Birçok ülkede faaliyet gösteren uluslararası grup şirketlerinde ortak çalışma dili İngilizce’dir malum. Şirket İngilizce
konuşulmayan bir ülkede kurulmuş ve o ülkeye özgü bir kurumsal kültürle yönetiliyor dahi olsa diğer ülkelerdeki
birimlerle iletişim ve koordinasyon açısından İngilizce’nin kullanımı bir zorunluluktur. Sadece finansal tablo ve
analizlerin ya da strateji ve satış raporlarının İngilizce olması değildir söz konusu olan. Grup şirketlerinin insan
kaynaklarından iletişime, hukuktan iş güvenliğine kadar pek çok alanda uluslararası standartları, politika ve kuralları
mevcuttur ve bunlar hep İngilizce’dir. Grup merkezleri bütün bu belgelerin faaliyet gösterilen tüm ülkelerde yerel
dile çevrilip şirket çalışanlarıyla paylaşılmasını ve hayata geçirilmesini talep eder.
Ne var ki bu belgeler genelde ağır bir “Business English’le kaleme alınmış, bazen anadili İngilizce olanlar için bile
anlaşılması güç metinlerdir. Bunların yerel dile gerektiği gibi uyarlanması, muhtemelen İngilizce konuşulmayan
diğer bütün ülkelerde olduğu gibi grup şirketlerinin Türkiye birimlerinde de baş ağrıtan bir konudur. Grup merkezinden
gelen bu tür belgelerin çeviri ve iletişimiyle genelde insan kaynakları, iletişim ve hukuk departmanları ilgilenir.
Süreç de çoğu zaman iki aşamalı işler:
Çeviri: Aslında görece dertsiz olan çözüm çevirinin yeterli İngilizce bilgisi olan, metinde kullanılan teknik terimleri
ve şirket kültürüne özgü tanımlamaları iyi bilen bir şirket elemanı tarafından yapılmasıdır. Ancak bu pek çok
nedenle çoğu zaman mümkün olmaz ve belge önce bir çeviri bürosuna gider.
Düzelti: Çeviri bürosundan genelde öyle bir metin gelir ki, bırakın anlaşılır, güzel bir Türkçe’yi, kaynak metnin anlam
olarak doğru aktarıldığı dahi tartışma konusudur. Bu da kısmen beklenen bir şeydir. Zira, dışardaki bir çevirmenin
konuya hakim olup, şirketin faaliyet alanındaki teknik terimleri ve şirket kültürüne özgü kavramları bilmesini ve
kullanmasını beklemek haksızlık olur. Dolayısıyla çevirinin konuya hakim bir şirket elemanı tarafından tekrar elden
geçirilip, baştan sona düzeltilmesi gerekir.
Çeviri bürosunden gelen metni yeterli görüp o haliyle kullanan şirketler de vardır muhtemelen. Hedef kitlenin içeriği,
verilmek istenen mesajı ve kendilerinden ne beklendiğini anlayıp anlamadığı pek de dert edilmez bu gibi durumlarda.
Peki bu metinlerin uyarlanması neden bu kadar dertlidir? Neden doğru dürüst, ne dediği anlaşılan Türkçe uyarlamalar
yapılamaz?
Bu alanda hatırı sayılır deneyime sahip biri olarak gözlemlerim şöyle
İngilizce kaynak metindeki bütün sözcük ve cümlelerin sözlükteki karşılıklarıyla çevrilmeye çalışılması ve sonuçta
ortaya “Türkçe sözcüklerle yazılmış İngilizce bir metin” çıkması en temel sorun. Ben buna “Challenge Sendromu”
diyorum. Çünkü bu durumun en yaygın ve somut örneği İngilizce’deki “challenge” sözcüğünün çevirisi. Bir “meydan
okuma”dır gidiyor. Tamam, o sözcüğün sözlükteki karşılığı bu olabilir, ama metnin konusuna, bağlamına bakmadan
“challenge” gördüğünüz her yerde meydan okursanız komik bir durum çıkıyor ortaya. “We will be facing many
challenges in 2017” cümlesini “2017'de birçok meydan okumalarla karşılaşacağız” diye çevirmekten söz ediyorum
örneğin. “Güçlük”, “zorluk”, “engel” gibi metnin anlam ve mesajına göre seçilebilecek ve çok daha kolay anlaşılır
Türkçe sözcükler kullanmak varken ne diye ısrar edilir “meydan okuma”da, bir türlü anlamamaşımdır bunca yıldır.
Daha havalı diye herhalde. Tamam bazı İngilizce kavramların Türkçe’de tam karşılıkları olmayabilir, ama İngilizce’de
bir şey tek sözcükle ifade ediliyor diye, Türkçe’de de tek sözcük uydurmaya çalışmanın anlamı yok ki! Örneğin,
ülkemizde son yirmi yıldır yaygın olarak kullanılan “sustainability” kavramı “sürdürülebilirlik” sözcüğüyle karşılandı
ve benimsendi. Ama buna benzer pek az örnek var maalesef. İş yaşamımızda kullanılan kavram ve tanımlamaların
çoğu genelde Amerikan kültüründen gelmiş İngilizce kavramlar ve pek azının genel kabul görmüş Türkçe karşılıkları
var.
Özellilkle bu yazının konusu olan türden metinleri çevirirken bize rehberlik edecek soru “Ben bunu Türkçe’de nasıl
soylerim?” olmalıdır, “nasıl çeviririm” değil. Şirketlerin çalışanlarıyla paylaştığı metinlerde bazen öyle cümleler,
öyle uzun ve anlaşılmaz paragraflar oluyor ki, ne sonuna kadar okumak mümkün, ne de anlamak. Sanki çevirenlerin
kafasına silah dayanmış ve “İngilizce’de nasıl söylenmişse Türkçe’de de aynen öyle söyleyeceksiniz” denmiştir.
Oysa her dilin yapısı, ifade şekli, kurgusu farklıdır. Bir içeriğin başka bir dile anlaşılır bir şekilde aktarılması, uyarlanması
ancak aktarılan dilin dilbilgisi, yazım ve konuşma kurallarına bağlı kalmakla mümkün olabilir. Çeviren ya da düzelti
yapan kişi kaynak metindeki İngilizce kurguyu korumaya çalışıp, Türkçe anlaşılırlığı ihmal edince bu olmuyor maalesef.
İşin içine bir de konuya özgü teknik terimler, şirket kültürünü ifade eden özel birtakım tanımlamalar falan girince sorun daha da büyüyor.
Grup merkezi tarafından gönderilen ve yerel dile uyarlanması istenilen bir standart, politika ya da kurallar metninin
yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde düzgün bir Türkçe ile çevrilmiş olması da iletişim hedefine ulaşmak icin
yeterli değildir. Örneğin grubun iş sağlığı ve güvenliği politikası metninin çevirisi yerel şirketin iş sağlığı ve güvenliği
sorumlularıyla paylaşılıp tartışılmalı ve onların onayı alınmalıdır. Zira öyle terimler vardır ki, siz ne kadar doğru çeviri
yapmış da olsanız sahadaki profesyonellerin farklı bir tercihi olabilir Örneğin siz “chair” sözcüğünü “sandalye” diye
çevirmişsinizdir, ama işin uzmanları sahada sandalye değil “iskemle” diyorsa, sizin de o sözcüğü kullanmanız gerekir.
Metnin hedef kitleden yeter sayıda temsilciyle paylaşılıp anlaşılırlığının sınanması da çok önemlidir. Siz yukarıdaki
tüm aşamaları geçip, düzgün ve anlaşılır bir Türkçe metin ortaya koyduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz. Ama, o metnin
hedef kitledeki yansıması hiç de öyle olmayabilir, Gözünüzden kaçan, hiç aklınıza gelmeyen noktalar olabilir. Sizin
için son derece açık, anlaşılır olan bir bölüm hedef kitle için –çeviri sorunlarından bağımsız olarak- karmaşık, kafa
karıştırıcı olabilir.
Uyarlanan metnin iletişimine geçmeden önce şirket yönetimi tarafından da kaynak metinle karşılaştırılarak gözden
geçirilmesi, gerekli son düzeltme ve değişiklikler yapıldıktan sonra iletişime hazır olduğunun onaylanması gerekir.
Özetlersek, “Business English’ uyarlamaları iş yaşantımızda hepimizin zaman zaman sorun yaşadığı bir konu.
Konuya “yaptık oldu” şeklinde bakmayıp, bağlı olunan grubun kural ve değerlerinin yerel çalışanlar tarafından gerçekten
anlaşılıp benimsenmesini ve hayata geçirilmesini isteyen yöneticilerin uyarlama sürecine önem vermesinde
büyük fayda var.
Birçok ülkede faaliyet gösteren uluslararası grup şirketlerinde ortak çalışma dili İngilizce’dir malum. Şirket İngilizce
konuşulmayan bir ülkede kurulmuş ve o ülkeye özgü bir kurumsal kültürle yönetiliyor dahi olsa diğer ülkelerdeki
birimlerle iletişim ve koordinasyon açısından İngilizce’nin kullanımı bir zorunluluktur. Sadece finansal tablo ve
analizlerin ya da strateji ve satış raporlarının İngilizce olması değildir söz konusu olan. Grup şirketlerinin insan
kaynaklarından iletişime, hukuktan iş güvenliğine kadar pek çok alanda uluslararası standartları, politika ve kuralları
mevcuttur ve bunlar hep İngilizce’dir. Grup merkezleri bütün bu belgelerin faaliyet gösterilen tüm ülkelerde yerel
dile çevrilip şirket çalışanlarıyla paylaşılmasını ve hayata geçirilmesini talep eder.
Ne var ki bu belgeler genelde ağır bir “Business English’le kaleme alınmış, bazen anadili İngilizce olanlar için bile
anlaşılması güç metinlerdir. Bunların yerel dile gerektiği gibi uyarlanması, muhtemelen İngilizce konuşulmayan
diğer bütün ülkelerde olduğu gibi grup şirketlerinin Türkiye birimlerinde de baş ağrıtan bir konudur. Grup merkezinden
gelen bu tür belgelerin çeviri ve iletişimiyle genelde insan kaynakları, iletişim ve hukuk departmanları ilgilenir.
Süreç de çoğu zaman iki aşamalı işler:
Çeviri: Aslında görece dertsiz olan çözüm çevirinin yeterli İngilizce bilgisi olan, metinde kullanılan teknik terimleri
ve şirket kültürüne özgü tanımlamaları iyi bilen bir şirket elemanı tarafından yapılmasıdır. Ancak bu pek çok
nedenle çoğu zaman mümkün olmaz ve belge önce bir çeviri bürosuna gider.
Düzelti: Çeviri bürosundan genelde öyle bir metin gelir ki, bırakın anlaşılır, güzel bir Türkçe’yi, kaynak metnin anlam
olarak doğru aktarıldığı dahi tartışma konusudur. Bu da kısmen beklenen bir şeydir. Zira, dışardaki bir çevirmenin
konuya hakim olup, şirketin faaliyet alanındaki teknik terimleri ve şirket kültürüne özgü kavramları bilmesini ve
kullanmasını beklemek haksızlık olur. Dolayısıyla çevirinin konuya hakim bir şirket elemanı tarafından tekrar elden
geçirilip, baştan sona düzeltilmesi gerekir.
Çeviri bürosunden gelen metni yeterli görüp o haliyle kullanan şirketler de vardır muhtemelen. Hedef kitlenin içeriği,
verilmek istenen mesajı ve kendilerinden ne beklendiğini anlayıp anlamadığı pek de dert edilmez bu gibi durumlarda.
Peki bu metinlerin uyarlanması neden bu kadar dertlidir? Neden doğru dürüst, ne dediği anlaşılan Türkçe uyarlamalar
yapılamaz?
Bu alanda hatırı sayılır deneyime sahip biri olarak gözlemlerim şöyle
İngilizce kaynak metindeki bütün sözcük ve cümlelerin sözlükteki karşılıklarıyla çevrilmeye çalışılması ve sonuçta
ortaya “Türkçe sözcüklerle yazılmış İngilizce bir metin” çıkması en temel sorun. Ben buna “Challenge Sendromu”
diyorum. Çünkü bu durumun en yaygın ve somut örneği İngilizce’deki “challenge” sözcüğünün çevirisi. Bir “meydan
okuma”dır gidiyor. Tamam, o sözcüğün sözlükteki karşılığı bu olabilir, ama metnin konusuna, bağlamına bakmadan
“challenge” gördüğünüz her yerde meydan okursanız komik bir durum çıkıyor ortaya. “We will be facing many
challenges in 2017” cümlesini “2017'de birçok meydan okumalarla karşılaşacağız” diye çevirmekten söz ediyorum
örneğin. “Güçlük”, “zorluk”, “engel” gibi metnin anlam ve mesajına göre seçilebilecek ve çok daha kolay anlaşılır
Türkçe sözcükler kullanmak varken ne diye ısrar edilir “meydan okuma”da, bir türlü anlamamaşımdır bunca yıldır.
Daha havalı diye herhalde. Tamam bazı İngilizce kavramların Türkçe’de tam karşılıkları olmayabilir, ama İngilizce’de
bir şey tek sözcükle ifade ediliyor diye, Türkçe’de de tek sözcük uydurmaya çalışmanın anlamı yok ki! Örneğin,
ülkemizde son yirmi yıldır yaygın olarak kullanılan “sustainability” kavramı “sürdürülebilirlik” sözcüğüyle karşılandı
ve benimsendi. Ama buna benzer pek az örnek var maalesef. İş yaşamımızda kullanılan kavram ve tanımlamaların
çoğu genelde Amerikan kültüründen gelmiş İngilizce kavramlar ve pek azının genel kabul görmüş Türkçe karşılıkları
var.
Özellilkle bu yazının konusu olan türden metinleri çevirirken bize rehberlik edecek soru “Ben bunu Türkçe’de nasıl
soylerim?” olmalıdır, “nasıl çeviririm” değil. Şirketlerin çalışanlarıyla paylaştığı metinlerde bazen öyle cümleler,
öyle uzun ve anlaşılmaz paragraflar oluyor ki, ne sonuna kadar okumak mümkün, ne de anlamak. Sanki çevirenlerin
kafasına silah dayanmış ve “İngilizce’de nasıl söylenmişse Türkçe’de de aynen öyle söyleyeceksiniz” denmiştir.
Oysa her dilin yapısı, ifade şekli, kurgusu farklıdır. Bir içeriğin başka bir dile anlaşılır bir şekilde aktarılması, uyarlanması
ancak aktarılan dilin dilbilgisi, yazım ve konuşma kurallarına bağlı kalmakla mümkün olabilir. Çeviren ya da düzelti
yapan kişi kaynak metindeki İngilizce kurguyu korumaya çalışıp, Türkçe anlaşılırlığı ihmal edince bu olmuyor maalesef.
İşin içine bir de konuya özgü teknik terimler, şirket kültürünü ifade eden özel birtakım tanımlamalar falan girince sorun daha da büyüyor.
Grup merkezi tarafından gönderilen ve yerel dile uyarlanması istenilen bir standart, politika ya da kurallar metninin
yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde düzgün bir Türkçe ile çevrilmiş olması da iletişim hedefine ulaşmak icin
yeterli değildir. Örneğin grubun iş sağlığı ve güvenliği politikası metninin çevirisi yerel şirketin iş sağlığı ve güvenliği
sorumlularıyla paylaşılıp tartışılmalı ve onların onayı alınmalıdır. Zira öyle terimler vardır ki, siz ne kadar doğru çeviri
yapmış da olsanız sahadaki profesyonellerin farklı bir tercihi olabilir Örneğin siz “chair” sözcüğünü “sandalye” diye
çevirmişsinizdir, ama işin uzmanları sahada sandalye değil “iskemle” diyorsa, sizin de o sözcüğü kullanmanız gerekir.
Metnin hedef kitleden yeter sayıda temsilciyle paylaşılıp anlaşılırlığının sınanması da çok önemlidir. Siz yukarıdaki
tüm aşamaları geçip, düzgün ve anlaşılır bir Türkçe metin ortaya koyduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz. Ama, o metnin
hedef kitledeki yansıması hiç de öyle olmayabilir, Gözünüzden kaçan, hiç aklınıza gelmeyen noktalar olabilir. Sizin
için son derece açık, anlaşılır olan bir bölüm hedef kitle için –çeviri sorunlarından bağımsız olarak- karmaşık, kafa
karıştırıcı olabilir.
Uyarlanan metnin iletişimine geçmeden önce şirket yönetimi tarafından da kaynak metinle karşılaştırılarak gözden
geçirilmesi, gerekli son düzeltme ve değişiklikler yapıldıktan sonra iletişime hazır olduğunun onaylanması gerekir.
Özetlersek, “Business English’ uyarlamaları iş yaşantımızda hepimizin zaman zaman sorun yaşadığı bir konu.
Konuya “yaptık oldu” şeklinde bakmayıp, bağlı olunan grubun kural ve değerlerinin yerel çalışanlar tarafından gerçekten
anlaşılıp benimsenmesini ve hayata geçirilmesini isteyen yöneticilerin uyarlama sürecine önem vermesinde
büyük fayda var.
Kurumsal İletişim Eğitim ve Danışmanlık, ihtiyaç duyan kurum ve kuruluşlara kurumsal iletişim ve ilgili tüm alanlarda eğitim ve danışmanlık desteği sağlamak üzere, alanında Türkiye'de ve yurt dışında edinilmiş yirmi beş yılı aşkın profesyonel ve akademik deneyimi bulunan Nihat Yıldız tarafından Ekim 2021'de kuruldu.