Bir ülkenin geleceği

o ülke insanlarının

göreceği eğitime bağlıdır.

Albert Einstein

Yeni Yazılar

Grup şirketlerinin ortak derdi:

“Business English” metinlerinin

Türkçe’ye uyarlanması ya da “Challenge Sendromu”

 

Birçok ülkede faaliyet gösteren uluslararası grup şirketlerinde ortak çalışma dili İngilizce’dir malum. Şirket İngilizce

konuşulmayan bir ülkede kurulmuş ve o ülkeye özgü bir kurumsal kültürle yönetiliyor dahi olsa diğer ülkelerdeki

birimlerle iletişim ve koordinasyon açısından İngilizce’nin kullanımı bir zorunluluktur. Sadece finansal tablo ve

analizlerin ya da strateji ve satış raporlarının İngilizce olması değildir söz konusu olan. Grup şirketlerinin insan

kaynaklarından iletişime, hukuktan iş güvenliğine kadar pek çok alanda uluslararası standartları, politika ve kuralları

mevcuttur ve bunlar hep İngilizce’dir. Grup merkezleri bütün bu belgelerin faaliyet gösterilen tüm ülkelerde yerel

dile çevrilip şirket çalışanlarıyla paylaşılmasını ve hayata geçirilmesini talep eder.

 

Ne var ki bu belgeler genelde ağır bir “Business English’le kaleme alınmış, bazen anadili İngilizce olanlar için bile

anlaşılması güç metinlerdir. Bunların yerel dile gerektiği gibi uyarlanması, muhtemelen İngilizce konuşulmayan

diğer bütün ülkelerde olduğu gibi grup şirketlerinin Türkiye birimlerinde de baş ağrıtan bir konudur. Grup merkezinden

gelen bu tür belgelerin çeviri ve iletişimiyle genelde insan kaynakları, iletişim ve hukuk departmanları ilgilenir.

Süreç de çoğu zaman iki aşamalı işler:

 

Çeviri: Aslında görece dertsiz olan çözüm çevirinin yeterli İngilizce bilgisi olan, metinde kullanılan teknik terimleri

ve şirket kültürüne özgü tanımlamaları iyi bilen bir şirket elemanı tarafından yapılmasıdır. Ancak bu pek çok

nedenle çoğu zaman mümkün olmaz ve belge önce bir çeviri bürosuna gider.

 

Düzelti: Çeviri bürosundan genelde öyle bir metin gelir ki, bırakın anlaşılır, güzel bir Türkçe’yi, kaynak metnin anlam

olarak doğru aktarıldığı dahi tartışma konusudur. Bu da kısmen beklenen bir şeydir. Zira, dışardaki bir çevirmenin

konuya hakim olup, şirketin faaliyet alanındaki teknik terimleri ve şirket kültürüne özgü kavramları bilmesini ve

kullanmasını beklemek haksızlık olur. Dolayısıyla çevirinin konuya hakim bir şirket elemanı tarafından tekrar elden

geçirilip, baştan sona düzeltilmesi gerekir.

 

Çeviri bürosunden gelen metni yeterli görüp o haliyle kullanan şirketler de vardır muhtemelen. Hedef kitlenin içeriği,

verilmek istenen mesajı ve kendilerinden ne beklendiğini anlayıp anlamadığı pek de dert edilmez bu gibi durumlarda.

 

Peki bu metinlerin uyarlanması neden bu kadar dertlidir? Neden doğru dürüst, ne dediği anlaşılan Türkçe uyarlamalar

yapılamaz?

 

Bu alanda hatırı sayılır deneyime sahip biri olarak gözlemlerim şöyle

 

Challenge Sendromu

 

İngilizce kaynak metindeki bütün sözcük ve cümlelerin sözlükteki karşılıklarıyla çevrilmeye çalışılması ve sonuçta

ortaya “Türkçe sözcüklerle yazılmış İngilizce bir metin” çıkması en temel sorun. Ben buna “Challenge Sendromu”

diyorum. Çünkü bu durumun en yaygın ve somut örneği İngilizce’deki “challenge” sözcüğünün çevirisi. Bir “meydan

okuma”dır gidiyor. Tamam, o sözcüğün sözlükteki karşılığı bu olabilir, ama metnin konusuna, bağlamına bakmadan

“challenge” gördüğünüz her yerde meydan okursanız komik bir durum çıkıyor ortaya. “We will be facing many

challenges in 2017” cümlesini “2017'de birçok meydan okumalarla karşılaşacağız” diye çevirmekten söz ediyorum

örneğin. “Güçlük”, “zorluk”, “engel” gibi metnin anlam ve mesajına göre seçilebilecek ve çok daha kolay anlaşılır

Türkçe sözcükler kullanmak varken ne diye ısrar edilir “meydan okuma”da, bir türlü anlamamaşımdır bunca yıldır.

Daha havalı diye herhalde. Tamam bazı İngilizce kavramların Türkçe’de tam karşılıkları olmayabilir, ama İngilizce’de

bir şey tek sözcükle ifade ediliyor diye, Türkçe’de de tek sözcük uydurmaya çalışmanın anlamı yok ki! Örneğin,

ülkemizde son yirmi yıldır yaygın olarak kullanılan “sustainability” kavramı “sürdürülebilirlik” sözcüğüyle karşılandı

ve benimsendi. Ama buna benzer pek az örnek var maalesef. İş yaşamımızda kullanılan kavram ve tanımlamaların

çoğu genelde Amerikan kültüründen gelmiş İngilizce kavramlar ve pek azının genel kabul görmüş Türkçe karşılıkları

var.

 

Sorulması gereken soru “Ben bunu Türkçe’de nasıl söylerim?”

olmalı

 

Özellilkle bu yazının konusu olan türden metinleri çevirirken bize rehberlik edecek soru “Ben bunu Türkçe’de nasıl

soylerim?” olmalıdır, “nasıl çeviririm” değil. Şirketlerin çalışanlarıyla paylaştığı metinlerde bazen öyle cümleler,

öyle uzun ve anlaşılmaz paragraflar oluyor ki, ne sonuna kadar okumak mümkün, ne de anlamak. Sanki çevirenlerin

kafasına silah dayanmış ve “İngilizce’de nasıl söylenmişse Türkçe’de de aynen öyle söyleyeceksiniz” denmiştir.

Oysa her dilin yapısı, ifade şekli, kurgusu farklıdır. Bir içeriğin başka bir dile anlaşılır bir şekilde aktarılması, uyarlanması

ancak aktarılan dilin dilbilgisi, yazım ve konuşma kurallarına bağlı kalmakla mümkün olabilir. Çeviren ya da düzelti

yapan kişi kaynak metindeki İngilizce kurguyu korumaya çalışıp, Türkçe anlaşılırlığı ihmal edince bu olmuyor maalesef.

İşin içine bir de konuya özgü teknik terimler, şirket kültürünü ifade eden özel birtakım tanımlamalar falan girince sorun daha da büyüyor.

 

Uyarlanan metni ilgili departmandaki uzmanlarla tartışın

 

Grup merkezi tarafından gönderilen ve yerel dile uyarlanması istenilen bir standart, politika ya da kurallar metninin

yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde düzgün bir Türkçe ile çevrilmiş olması da iletişim hedefine ulaşmak icin

yeterli değildir. Örneğin grubun iş sağlığı ve güvenliği politikası metninin çevirisi yerel şirketin iş sağlığı ve güvenliği

sorumlularıyla paylaşılıp tartışılmalı ve onların onayı alınmalıdır. Zira öyle terimler vardır ki, siz ne kadar doğru çeviri

yapmış da olsanız sahadaki profesyonellerin farklı bir tercihi olabilir Örneğin siz “chair” sözcüğünü “sandalye” diye

çevirmişsinizdir, ama işin uzmanları sahada sandalye değil “iskemle” diyorsa, sizin de o sözcüğü kullanmanız gerekir.

 

Uyarlanan metni hedef kitle temsilcileriyle de test edin

 

Metnin hedef kitleden yeter sayıda temsilciyle paylaşılıp anlaşılırlığının sınanması da çok önemlidir. Siz yukarıdaki

tüm aşamaları geçip, düzgün ve anlaşılır bir Türkçe metin ortaya koyduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz. Ama, o metnin

hedef kitledeki yansıması hiç de öyle olmayabilir, Gözünüzden kaçan, hiç aklınıza gelmeyen noktalar olabilir. Sizin

için son derece açık, anlaşılır olan bir bölüm hedef kitle için –çeviri sorunlarından bağımsız olarak- karmaşık, kafa

karıştırıcı olabilir.

 

Yönetim onayı

 

Uyarlanan metnin iletişimine geçmeden önce şirket yönetimi tarafından da kaynak metinle karşılaştırılarak gözden

geçirilmesi, gerekli son düzeltme ve değişiklikler yapıldıktan sonra iletişime hazır olduğunun onaylanması gerekir.

Özetlersek, “Business English’ uyarlamaları iş yaşantımızda hepimizin zaman zaman sorun yaşadığı bir konu.

Konuya “yaptık oldu” şeklinde bakmayıp, bağlı olunan grubun kural ve değerlerinin yerel çalışanlar tarafından gerçekten

anlaşılıp benimsenmesini ve hayata geçirilmesini isteyen yöneticilerin uyarlama sürecine önem vermesinde

büyük fayda var. 

 

Grup şirketlerinin ortak derdi:

“Business English” metinlerinin

Türkçe’ye uyarlanması ya da “Challenge Sendromu”

 

Birçok ülkede faaliyet gösteren uluslararası grup şirketlerinde ortak çalışma dili İngilizce’dir malum. Şirket İngilizce

konuşulmayan bir ülkede kurulmuş ve o ülkeye özgü bir kurumsal kültürle yönetiliyor dahi olsa diğer ülkelerdeki

birimlerle iletişim ve koordinasyon açısından İngilizce’nin kullanımı bir zorunluluktur. Sadece finansal tablo ve

analizlerin ya da strateji ve satış raporlarının İngilizce olması değildir söz konusu olan. Grup şirketlerinin insan

kaynaklarından iletişime, hukuktan iş güvenliğine kadar pek çok alanda uluslararası standartları, politika ve kuralları

mevcuttur ve bunlar hep İngilizce’dir. Grup merkezleri bütün bu belgelerin faaliyet gösterilen tüm ülkelerde yerel

dile çevrilip şirket çalışanlarıyla paylaşılmasını ve hayata geçirilmesini talep eder.

 

Ne var ki bu belgeler genelde ağır bir “Business English’le kaleme alınmış, bazen anadili İngilizce olanlar için bile

anlaşılması güç metinlerdir. Bunların yerel dile gerektiği gibi uyarlanması, muhtemelen İngilizce konuşulmayan

diğer bütün ülkelerde olduğu gibi grup şirketlerinin Türkiye birimlerinde de baş ağrıtan bir konudur. Grup merkezinden

gelen bu tür belgelerin çeviri ve iletişimiyle genelde insan kaynakları, iletişim ve hukuk departmanları ilgilenir.

Süreç de çoğu zaman iki aşamalı işler:

 

Çeviri: Aslında görece dertsiz olan çözüm çevirinin yeterli İngilizce bilgisi olan, metinde kullanılan teknik terimleri

ve şirket kültürüne özgü tanımlamaları iyi bilen bir şirket elemanı tarafından yapılmasıdır. Ancak bu pek çok

nedenle çoğu zaman mümkün olmaz ve belge önce bir çeviri bürosuna gider.

 

Düzelti: Çeviri bürosundan genelde öyle bir metin gelir ki, bırakın anlaşılır, güzel bir Türkçe’yi, kaynak metnin anlam

olarak doğru aktarıldığı dahi tartışma konusudur. Bu da kısmen beklenen bir şeydir. Zira, dışardaki bir çevirmenin

konuya hakim olup, şirketin faaliyet alanındaki teknik terimleri ve şirket kültürüne özgü kavramları bilmesini ve

kullanmasını beklemek haksızlık olur. Dolayısıyla çevirinin konuya hakim bir şirket elemanı tarafından tekrar elden

geçirilip, baştan sona düzeltilmesi gerekir.

 

Çeviri bürosunden gelen metni yeterli görüp o haliyle kullanan şirketler de vardır muhtemelen. Hedef kitlenin içeriği,

verilmek istenen mesajı ve kendilerinden ne beklendiğini anlayıp anlamadığı pek de dert edilmez bu gibi durumlarda.

 

Peki bu metinlerin uyarlanması neden bu kadar dertlidir? Neden doğru dürüst, ne dediği anlaşılan Türkçe uyarlamalar

yapılamaz?

 

Bu alanda hatırı sayılır deneyime sahip biri olarak gözlemlerim şöyle

 

Challenge Sendromu

 

İngilizce kaynak metindeki bütün sözcük ve cümlelerin sözlükteki karşılıklarıyla çevrilmeye çalışılması ve sonuçta

ortaya “Türkçe sözcüklerle yazılmış İngilizce bir metin” çıkması en temel sorun. Ben buna “Challenge Sendromu”

diyorum. Çünkü bu durumun en yaygın ve somut örneği İngilizce’deki “challenge” sözcüğünün çevirisi. Bir “meydan

okuma”dır gidiyor. Tamam, o sözcüğün sözlükteki karşılığı bu olabilir, ama metnin konusuna, bağlamına bakmadan

“challenge” gördüğünüz her yerde meydan okursanız komik bir durum çıkıyor ortaya. “We will be facing many

challenges in 2017” cümlesini “2017'de birçok meydan okumalarla karşılaşacağız” diye çevirmekten söz ediyorum

örneğin. “Güçlük”, “zorluk”, “engel” gibi metnin anlam ve mesajına göre seçilebilecek ve çok daha kolay anlaşılır

Türkçe sözcükler kullanmak varken ne diye ısrar edilir “meydan okuma”da, bir türlü anlamamaşımdır bunca yıldır.

Daha havalı diye herhalde. Tamam bazı İngilizce kavramların Türkçe’de tam karşılıkları olmayabilir, ama İngilizce’de

bir şey tek sözcükle ifade ediliyor diye, Türkçe’de de tek sözcük uydurmaya çalışmanın anlamı yok ki! Örneğin,

ülkemizde son yirmi yıldır yaygın olarak kullanılan “sustainability” kavramı “sürdürülebilirlik” sözcüğüyle karşılandı

ve benimsendi. Ama buna benzer pek az örnek var maalesef. İş yaşamımızda kullanılan kavram ve tanımlamaların

çoğu genelde Amerikan kültüründen gelmiş İngilizce kavramlar ve pek azının genel kabul görmüş Türkçe karşılıkları

var.

 

Sorulması gereken soru “Ben bunu Türkçe’de nasıl söylerim?”

olmalı

 

Özellilkle bu yazının konusu olan türden metinleri çevirirken bize rehberlik edecek soru “Ben bunu Türkçe’de nasıl

soylerim?” olmalıdır, “nasıl çeviririm” değil. Şirketlerin çalışanlarıyla paylaştığı metinlerde bazen öyle cümleler,

öyle uzun ve anlaşılmaz paragraflar oluyor ki, ne sonuna kadar okumak mümkün, ne de anlamak. Sanki çevirenlerin

kafasına silah dayanmış ve “İngilizce’de nasıl söylenmişse Türkçe’de de aynen öyle söyleyeceksiniz” denmiştir.

Oysa her dilin yapısı, ifade şekli, kurgusu farklıdır. Bir içeriğin başka bir dile anlaşılır bir şekilde aktarılması, uyarlanması

ancak aktarılan dilin dilbilgisi, yazım ve konuşma kurallarına bağlı kalmakla mümkün olabilir. Çeviren ya da düzelti

yapan kişi kaynak metindeki İngilizce kurguyu korumaya çalışıp, Türkçe anlaşılırlığı ihmal edince bu olmuyor maalesef.

İşin içine bir de konuya özgü teknik terimler, şirket kültürünü ifade eden özel birtakım tanımlamalar falan girince sorun daha da büyüyor.

 

Uyarlanan metni ilgili departmandaki uzmanlarla tartışın

 

Grup merkezi tarafından gönderilen ve yerel dile uyarlanması istenilen bir standart, politika ya da kurallar metninin

yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde düzgün bir Türkçe ile çevrilmiş olması da iletişim hedefine ulaşmak icin

yeterli değildir. Örneğin grubun iş sağlığı ve güvenliği politikası metninin çevirisi yerel şirketin iş sağlığı ve güvenliği

sorumlularıyla paylaşılıp tartışılmalı ve onların onayı alınmalıdır. Zira öyle terimler vardır ki, siz ne kadar doğru çeviri

yapmış da olsanız sahadaki profesyonellerin farklı bir tercihi olabilir Örneğin siz “chair” sözcüğünü “sandalye” diye

çevirmişsinizdir, ama işin uzmanları sahada sandalye değil “iskemle” diyorsa, sizin de o sözcüğü kullanmanız gerekir.

 

Uyarlanan metni hedef kitle temsilcileriyle de test edin

 

Metnin hedef kitleden yeter sayıda temsilciyle paylaşılıp anlaşılırlığının sınanması da çok önemlidir. Siz yukarıdaki

tüm aşamaları geçip, düzgün ve anlaşılır bir Türkçe metin ortaya koyduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz. Ama, o metnin

hedef kitledeki yansıması hiç de öyle olmayabilir, Gözünüzden kaçan, hiç aklınıza gelmeyen noktalar olabilir. Sizin

için son derece açık, anlaşılır olan bir bölüm hedef kitle için –çeviri sorunlarından bağımsız olarak- karmaşık, kafa

karıştırıcı olabilir.

 

Yönetim onayı

 

Uyarlanan metnin iletişimine geçmeden önce şirket yönetimi tarafından da kaynak metinle karşılaştırılarak gözden

geçirilmesi, gerekli son düzeltme ve değişiklikler yapıldıktan sonra iletişime hazır olduğunun onaylanması gerekir.

Özetlersek, “Business English’ uyarlamaları iş yaşantımızda hepimizin zaman zaman sorun yaşadığı bir konu.

Konuya “yaptık oldu” şeklinde bakmayıp, bağlı olunan grubun kural ve değerlerinin yerel çalışanlar tarafından gerçekten

anlaşılıp benimsenmesini ve hayata geçirilmesini isteyen yöneticilerin uyarlama sürecine önem vermesinde

büyük fayda var. 

 

English Contents